Dünyanın oluşum mitolojisi
Yunan Mitolojisi
"Başlangıçta kaos vardı" der bize. Bu kaos nedir nasıl bir
şeydir pek
bilinmez doğrusu. Belki de bu belirsizlik ona kaos ismini vermiştir :)
Ama durup dururken, bu kaos'tan bir anda Gaia oluşmuştur, yani
toprak, başka bir deyişle "Toprak Ana"...
Hesiod der ki, "Gaia'dan
gökyüzü yükseldi" , yani Uranos... Gökyüzü, yani Uranos;
toprağın, yani Gaia'nın hem oğlu hem eşi oldu. ( Garipsemeyelim, ensest
ilişki, mitolojide çok sık rastlanan bir olaydır:)) O zamanlarda,
gökyüzü ve yeryüzü birbirine o kadar yakındı ki, birbirlerine öyle büyük
bir aşkla sarılmışlardı ki, aralarındaki sınır ayırt edilemezdi.
Bereketli, yeşil Gaia, Uranos'un yağmurlarıyla ıslanınca, Eros ortaya
çıktı; yaratıcı aşkın ruhu... Eros, bir varlıktan çok, Gaia'nın ruhu
olarak tanımlanır; yeryüzü ve gökyüzünü birlikte kılan bir güç. Gaia ve
Uranos'un kucaklaşmasıyla ilk varlıklar oluşmaya başladı. Gaia,
Uranos'un kolları arasında mutlulukla kıpırdandığında, narin, yeşil,
yumuşak tepeler oluştu, ve Gaia bu tepelerden Titanları doğurdu; düşünme
yeteneğine sahip ilk varlıkları. Titanlardan sonra, Gaia yüz kollu, dev
canavarlar doğurdu. Babaları Uranos onlardan görür görmez nefret etti,
iğrendi ve toprağın içine geri itti. Gaia acıyla kıvranıyordu, bu
kıvranmalardan yeryüzündeki büyük taşlık dağlar oluştu. Ancak Uranos
Gaia'ya eziyet etmekten vazgeçmiyordu.
Gaia, acı içinde
ilk çocukları olan Titanlar'a seslendi. Babaları ve yarı kardeşleri olan
Uranos'a karşı kendisiyle birlik olmalarını istedi. Ancak Titanların
hemen hepsi Uranos'tan ölesiye korkuyorlardı, yardım çağrısına karşılık
vermediler Gaia'nın. Ancak içlerinden biri, Cronus annesine yardım
edeceğini belirtti. Titanların en cesuru olan Cronus, annesine
yardım edip babasını saf dışı bıraktıklarında evrenin idaresinin
kendisine geçeceğini sezinliyor olmalıydı. Bunun üzerine Gaia, Cronus'un
pençeye benzeyen güçlü elleri için demiri yarattı. Yerden biten bu
demiri çakıl taşıyla biledi, bir orak haline getirdi ve Cronus'a verdi.
"Bununla babanı hadım edeceksin!" dedi. Cronus orağı aldı, ve gece
olduğunda uykuya çekilen babasının üzerine atıldı ve onu hadım etti.
Böylece gökyüzü sonsuza dek yeryüzünden ayrılmış oldu, artık dünyaya
hükmedecek hükümdarların, toprağa ayak basmaları gerekecekti,
gökyüzünden yeryüzüne hükmetmek olanaksızlaşmıştı.
Babasının erkeklik
organını kesen Cronus, ardına bile bakmadan ordan uzaklaştı. Kesilmiş
erkeklik organından toprağa damlayan kanlardan yeni varlıklar doğdu.
(Gökyüzünün erkeklik organı olur mu, hadi oldu diyelim, kanı olur mu
diye düşünmeyeceğiz tabii.. Mitolojide "olmaz" yok.. Oluyor işte bir
şekilde :))
İlkin, İntikam
Tanrıçaları Erinysler... Bu tanrıçalar birçok söylemde yer almış
olan korkunç yaratıklardır. "Suçluları kovalayıp duran bir nevi
mitolojik polistirler" diye anlatır onları bir yazar. Niçin İntikam
Tanrıçaları olduklarına gelince.. Erkeklik organı kesilmiş olan Uranos,
korkunç bir acı duymuştu, duyduğu ilk acıydı bu, korkunç bir çığlık
attı. Uranos' un intikam arzusuyla dolu bu çığlığından ve havada uçmakta
olan kesik organdan damlayan ilk kan damlalarından İntikam Tanrıçaları
doğdu...
Ardından, Uranos'un kesilmiş erkeklik organından damlayan ikinci kan damlalarından Gigantlar doğdular. Yeryüzü görünümündeki Gaia, gökyüzü görünümündeki Uranos, fiziksel özellikleri pek bilinmeyen ancak insan görünümünde olduklarını düşündüğümüz Titanlar ve yüz kollu devlerden sonra; Gigantların dış görünüşleri pek garipti. İnsanlara benzer bir yapıları vardı ancak vücutlarının alt kısmında yılan biçimli bir kuyruk bulunuyordu. İki ayakları üzerinde duruyorlar ancak sürüngen özellikleri de gösteriyorlardı.. (Size de aynısını çağrıştırıyor mu?? Dinazorlar? :))
Ardından, Uranos'un kesilmiş erkeklik organından damlayan ikinci kan damlalarından Gigantlar doğdular. Yeryüzü görünümündeki Gaia, gökyüzü görünümündeki Uranos, fiziksel özellikleri pek bilinmeyen ancak insan görünümünde olduklarını düşündüğümüz Titanlar ve yüz kollu devlerden sonra; Gigantların dış görünüşleri pek garipti. İnsanlara benzer bir yapıları vardı ancak vücutlarının alt kısmında yılan biçimli bir kuyruk bulunuyordu. İki ayakları üzerinde duruyorlar ancak sürüngen özellikleri de gösteriyorlardı.. (Size de aynısını çağrıştırıyor mu?? Dinazorlar? :))
Organ uçtu, uçtu,
sonunda suya düştü... Üzerinde bulunan spermler tuzlu deniz suyu ile
birleşti ve bir köpük oluşturdu. Bu köpük Kıbrıs kıyılarında karaya
vurdu ve içinden güzeller güzelli Aşk Tanrıçası Aphrodite çıktı.
Aphrodite göğün kızıdır ve ilk tanrıçalardan biridir. Roman mitinde
kendisine Venüs ismi verilmiştir, sabah ve akşam yıldızı olarak
görünmüştür. (Hemen bir uyarı... Roman mitindeki karakterlerin hemen
hepsi Grek mitinden alınmış, isimleri değiştirilerek anlatılmıştır...)
Uranos hadım
edilip (Böyle ayrıntılı bir hadım tasviri ancak mitolojide mümkündür
zaten..:)) , kesik organından Erinysler, Gigantlar ve Aphrodite
doğduktan sonra, Cronus tahta geçmiş oldu. (Hangi taht diye
sormayacaksınız, değil mi? :))
Ancak Cronus'un
babasından daha da zalim bir tanrı olacağını kimse bilemezdi.. Yüz kollu
dev kardeşlerini kurtaracağı yerde, ona umut bağlamış olan
zavallıcıkları daha da gerilere, Tartaros'a itti. Tartaros,
Yeraltı Dünyası'nın en derin, en korkunç, en karanlık yeridir ve Homeros
tarafından "Tartaros'un yeraltı dünyasına olan uzaklığı, dünyanın
gökyüzüne uzaklığı kadardır." diye tanımlanır. Oraya düşmek, bir
varlığın başına gelebilecek en kötü şeydir.
Cronus, kendisine
ayak bağı olacaklarını düşündüğü kardeşlerini Tartaros'a hapsettikten
sonra keyfine baktı ve kardeşi Rhea'yı kendisine eş olarak aldı.
Fakat hayal kırıklığına uğramış olan Gaia, Cronus'un ihanetine bir
kehanetle yanıt verdi, ve Cronus'un keyfini kaçırdı... "Babana
yaptıklarının aynısını günün birinde çocuklarından biri de sana
yapacak."
Rhea, Cronus'a bir
sürü çocuk doğurdu... Böylece eski Yunan Tanrıçaları ve Tanrıları birer
birer ortaya çıktılar. Kendilerinden birazdan bahsedeceğim.
Cronus, annesinin
kehanetinden korkuyor, Rhea doğurdukça çocukları yutuyordu. Rhea bu
durumdan elbette hoşnut değildi ancak, günün birinde doğacak çocuğunu
sever de kıyamaz yutamaz umuduyla doğurmaya devam ediyordu. Ancak Cronus
akıllanacağa benzemiyordu. Oysa Rhea'nın sabrı tükenmişti, yine
hamileydi ve bu sefer doğacak çocuğunu Cronus'un midesine göndermeye hiç
niyeti yoktu!
Annesi Gaia'dan akıl aldı, ve onun öğüdüne uyarak çocuğunu dağlık bir yere gidip doğurdu ve oğlunu keçi sütü ile besledi. Sonra da onu ne idüğü belirsiz Kuretler'e verdi. Kuretler o dağlık bölgede yaşayan küçük tanrıcıklardı, ama neden tanrıydılar, ne gibi tanrısal özelliklere sahiptiler bilinmemektedir. Ben onları tanrıdan çok, Doğa'nın Ruhu olarak düşünüyorum. Rhea, oğlunu işte bu Kuret'lere emanet etti. Kuretler eğer Cronus oralara yaklaşacak olursa korkunç sesler çıkarıp bebeğin sesini duymamasını sağlayacaklarına söz verdiler.
Annesi Gaia'dan akıl aldı, ve onun öğüdüne uyarak çocuğunu dağlık bir yere gidip doğurdu ve oğlunu keçi sütü ile besledi. Sonra da onu ne idüğü belirsiz Kuretler'e verdi. Kuretler o dağlık bölgede yaşayan küçük tanrıcıklardı, ama neden tanrıydılar, ne gibi tanrısal özelliklere sahiptiler bilinmemektedir. Ben onları tanrıdan çok, Doğa'nın Ruhu olarak düşünüyorum. Rhea, oğlunu işte bu Kuret'lere emanet etti. Kuretler eğer Cronus oralara yaklaşacak olursa korkunç sesler çıkarıp bebeğin sesini duymamasını sağlayacaklarına söz verdiler.
Sonra Rhea, yerden
bir kaya parçası aldı, onu battaniyelere sardı sarmaladı ve yutması için
Cronus'a sundu. Cronus'un gözü öylesine dönmüştü ki, battaniyeyle
beraber yuttu kayayı, ohh bundan da kurtulduk diye düşündü, Rhea'nın bir
sonraki doğumuna kadar rahatladı... Ancak Rhea bir daha doğurmadı, en
azından böyle bir kayda rastlamıyoruz.
Aradan yıllar
geçti, Zeus büyüdü, genç ve kuvvetli bir tanrı oldu. (Yaaa, evet.
İşte Kuret'lere emanet edilen şanslı bebek, daha sonra Tanrıların
Tanrısı olacak Yüce Zeus idi...:))
Günün birinde
Metis'e, Akıllı ve Bilge Peri'ye rastladı. Zeus hemen ona aşık oldu.
(ilerde Zeus'un ne kolay aşık olan, çapkın bir tanrı olduğunu göreceğiz
:)) Metis'e hayatını anlattı. Babasının çılgınlıklarından, yeraltına
hapsedilmiş kardeşlerinden bahsetti. Metis öğrendikleri karşısında
kayıtsız kalamadı ve Zeus'a yardım etmeye karar verdi. Hemen büyülü bir
iksir hazırladı, ve babasına içirmesini tembihleyerek bunu Zeus'a verdi.
Zeus, babasının
sarayına saki olarak bir şekilde kendisini kabul ettirdi ve şarabına
büyülü iksiri karıştırıp içirmeyi başardı. İksir hemen etkisini
gösterdi, Cronus birer birer yuttuğu çocuklarını kusmaya başladı.
(Mantıksal değerleri unutunuz, onlar nasılsa, babalarının karnından
ölmemiş, hatta büyümüş, gelişmiş bir şekilde çıktılar. Ölmemiş olmaları
çok doğal aslında, çünkü onlar tanrı ve tanrıçalardır. Ama Cronusun
karnı ve ağzının boyutları hakkında; çocukların onun karnında nasıl
sindirilmeden kalabildikleri ve hatta orada büyümeyi başarabildikleri
hakkında hiçbir fikrim yok! :))
Çocukları,
Cronus'un midesinden çıktıktan sonra babalarının karşısına dikildiler:
İlerde Olympos'ta bir nevi ev kadını olan Ocak ve Ev Düzeni Tanrıçası
Hestia, kolunda bir demet başak ile tasvir edilen Bereket Tanrıçası
Demeter, evliliğin koruyucusu Hera (ilerde kocası olacak
Zeus tarafından bol bol aldatıldığından olsa gerek :)) , sonradan
Yeraltı Dünyası'nın tanrısı olan Hades ve sonradan Denizler
Tanrısı olan Poseidon...
Hepsi de Zeus'un
önderliğinde babalarına karşı birleştiler ve şiddetli bir savaş başladı.
Zeus, Tartaros'tan yüz kolluları çıkardı. Onlar da kendilerini esaretten
kurtaran Zeus'a minnettarlıklarını bildirmek için onun yanında
savaştılar. Hatta Zeus'a şimşekli silahlar armağan ettiler. Böylece
savaş Zeus ve kardeşlerinin üstünlüğü ile sona erdi.
Bu savaşın 10 yıl
kadar sürdüğü söylenir. Niçin bu kadar uzun sürmüştür belli değil.
Oldukça saçma oysa.. Bildiğimiz savaşlara benzemez bu. Kimse kimseyi
öldürüp yaralayamaz, zaten ölümsüzlerdir çünkü. Sanırım amaç salt
iktidar ve koltuk kavgası olduğundan, bunca süre Zeus, Cronus'u artık
iktidarı kendisine teslim etmesi için ikna etmeye çalışmıştır. 10 yıl
sonra da Cronus yorgun düşmüş olmalı ki, Zeus ile anlaşmaya razı olmuş,
iktidarı devredip Mutlular Adası'na, kader ve kısmete yön vermek üzere
atanmıştır. Böyle zalim birine nasıl böyle bir görev verilir o da garip,
ama Zeus onu ancak bu yolla kandırabilmiş olmalı...
Cronus alt edilince,
Zeus önderliğinde yepyeni bir düzen kurulmuştur. Zaten Zeus'un önderliği
herkes tarafından kabul edildiği için, bu pek de zor olmasa gerek. Zeus,
kendisini "Gökyüzünün ve Yeryüzü'nün Tanrısı" , Poseidon'u "Denizler ve
Irmakların Tanrısı", Hades'i "Yeraltı Dünyası'nın Tanrısı" ilan edip,
zirvesi devamlı bulutlarla kaplı olan Olympos Dağı'na yerleşti.
Ah, bu arada
unutmadan: Zeus kendisine karşı gelen Titanları Tartaros'a kapatarak
cezalandırdı. Ancak birer Titan oldukları halde kendisine başkaldırmayan
Prometheus ve Epimetheus kardeşleri "İnsanın
Yaratılışı"nda görevlendirdi. Savaşta diğer Titanların başında bulunan
Atlas ise en büyük cezayı, yerküreyi omuzlarında taşıma cezasını
aldı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder