26 Eylül 2012 Çarşamba

Güvercin Gerdanlığı (09.12)

 İbn Hazm-İnsan Yayınları-275 Sayfa
Güvercin Gerdanlığı, Klâsik İslâm edebiyatında, boyna geçen ve ölünceye kadar çıkmayan ‘aşk zinciri’ anlamına gelen bir semboldür. Birçok şair tarafından kullanılan bu sembol, Hazm’ın eserinin de adı olmuş ve bu sembolle Hazm, aşkı, aşkın insan üzerindeki etkilerini, kendi deyişiyle arazlarını anlatacağını belli etmiştir.
 Benim düşünceme göre aşk, ruhların çeşitli yaratıklar arasında bölünmüş parçaların birleştirilmesidir. Bu birleşme onların en yüksek temel öğelerinde meydana gelir. Beraberlik ve ayrılığın, varlıkların birleşimi ve ayrışmıyla ilgili olduğunuzu biliyoruz. Her şekil kesinlikle kendine uygun olan şekli çağırır onu arar, bulur. Her şey mili mislinedir.

20 Eylül 2012 Perşembe

Yedinci Gün (09.12)

 İhsan Oktay Anar-İletişim Yayınları-240 Sayfa
Çizgilerin kürelere, zamanın sonsuzluğa, sonsuzlukların da hayâllere dönüştüğü bir hikâyedir bu. Sıradan insanların sıra dışılığı, bilinen hikâyelerin düşlere dönüşümü, zaafların asîlleşmesi, erdemlerin ardındaki günâhkârlık tüm içtenliğiyle akacak zihinlere. İnsan olmanın en zayıf ve en yüce yanları, bir hikâyenin dokunuşuyla bir kez daha bilinebilir olacak. İhsan Oktay Anar, bu yeni düşüyle sizleri bir kez daha şaşırtacak. Çizgilerde değil kürelerde gezinecek, bilinen zamanların bilinmeyen anlarına yolculuk edeceksiniz. Alışık olmadığınız bu dünyanın kapısından girdiğinizde âşinalık hissedecek, sadeliğin ihtişâmına teslim olmanın rahatlığıyla kendinizi akışta yolculuk ederken bulacaksınız(Arka kapak)

16 Eylül 2012 Pazar

Lutetia (09.12)

Yazar: Pierre Assouline-Çeviren: Ali Cevat Akkoyunlu-Yky-328 Sayfa
Avrupa’ya büyük bir çöküş yaşatan 2. Dünya Savaşı sırasında, Paris’in en gözde otellerinden Lutetia’da güvenlikten sorumlu detektif Edouard Kiefer’in gözünden kan ve gözyaşıyla yazılmış bir tarih anlatılıyor Lutetia’da. Savaş ve Paris’in işgali boyunca otelden hiç ayrılmayan kahramanımız, yıkımdan önceki görkemli yaşama, Nazi istihbarat örgütünün otele yerleşmesine, ardından da kurtuluşla birlikten kamplardan dönen, bitik haldeki binlerce çaresiz insanın sığınmasına tanıklık ediyor. James Joyce’tan Marc Bloch’a, dönemin en önemli kültür kişiliklerinin otelden gelip geçişiyle renklenen anlatı, yazarın yoğun bir arşiv çalışmasıyla elde ettiği gerçek bilgilerin de harmanlanmasıyla bir tür tarihî-belgesel romana dönüşüyor. Bütün bunların yanında, kimi zaman sadece gözlerle anlatılan bir aşk öyküsü de hazin ve çarpıcı anlatım içerisinde kendisine yer buluyor

Hunii:) 2




15 Eylül 2012 Cumartesi

Endre Ady


 Üç Damla Gözyaşı

Bir sonbahar öğlesinde, bir sonbahar öğlesinde
Ah, ne de güç
Gülüp geçmek genç kızlara.

Bir sonbahar akşamında, bir sonbahar akşamında
Ah, ne de güç
Durup bakmak yıldızlara.

Bir sonbahar öğlesinde, bir sonbahar akşamında
Ah, ne kolay.
Ağlıya ağlıya yere kapanmak!

6 Eylül 2012 Perşembe

Nikiforos Vrettakos


 
MAVİ MENDİL
Dağ değil. Aydan gelen ışınlar değil.
Derinlerden bize doğru gelen -çok iyi bak ama!
Barıştır. Selam çakıyor dünyaya.
Benden armağan
elindeki mendil.


İNSAN
VE
AT 

Bir atı vardı. Savaşa gitti.
Geri geldi iki ay sonra,
bir ayağı kesikti.
Onu görünce kişnedi at.
Atı götürdüler çok geçmeden.

Geri dönmedi.

O günden beri
anımsamak istese ne zaman
unutulmaz bir anını yaşamın,
güzel bir şeyi
- Meryem Ana'yı, İsa'yı, güneş'i falan -
anımsar
o kişnemeyi


Yüzüme Gülen Ağaç - Kemal Eroğlu