3 Aralık 2011 Cumartesi

Otomatik Portakal (11.11)

 İş Bankası Yayınları-Çeviri:Aziz Üstel-176 Sayfa
Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna sistematik bir baskı uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum...(Arka Kapak)
Özet;


Onbeş yaşında bir çocuk olan Alex arkadaşlarıyla kurduğu çete ile içlerinden taşan bir şiddet eğilimi içinde  hırsızlık yapar, girdiği dükkanlardan malları gasp eder, çaresiz insanlara vurur, yaralar, kadınların ırzına geçer. Çete aralarında  kendi  ürettikleri Ruşça kökenli  “Nadsat” dilinde konuşur. 
“Bu Toplum için Yararlı Ol” tekerlemelerini belleyen ve belletenlerin “suç nasıl işlenir?” sorusunu düşündükçe gülmekten hayalarım ağrıyor.  Neden “iyiliğin kökenini” incelemezler , araştırmazlar? Herkesin derdi “kötülük” ya da “iblisliğin kökeni” Eğer serseriler kötülük yapıyorsa bu onların tercih hakkı.  Yani adamlar kötülüğü benimsemişler.  İyiler de iyiliği... Ben kötülüğü yeğleyenler arasındayım.” diyen Alex kötülüğün de bir seçim olduğunu “... yetişkinlerin savaştığı, bombalar attığı, birbirini kesip doğradığı, acımasızlığın kol gezdiği bir dünyada gençlerin yurtsever, dine bağlı uslu, terbiyeli olmaları söz konusu değildir... suç ve sorumluluk yetişkinlerindir.  Gençler suçsuzdur.  Doğru... doğru.. doğru...” düşüncesini savunur.  
Bir gece “Otomatik Portakal” adlı bir roman yazmakta olan bir yazarın evine girerler, ortalığı kırar, döker, yazarın karısının ırzına geçerler, evi tarumar edip çıkar giderler.  Başka bir sefer de Alex yaşlı bir kadının kedilerle dolu evine girer.  Kadın kendisi ile kıyasıya mücadele edince Alex onu öldürür ve polis tarafından yakalanarak hapishaneye gönderilir.  
Burada, ülkenin başında bulunan siyasal partinin seçimi kazanmak için kullandığı “Suçluları Yeniden Topluma Kazandırma ” yöntemi “Ludavico” ile bir labaratuvar çalışmasına tabi tutulur.  Devlet eliyle yapılan bu çalışmanın kobayı olan Alex seyrettirildiği şiddet dolu filmleri izlerken büyük fiziksel acılara maruz bırakılmaktadır.  Alex artık bundan böyle aklından kötülük geçtiği anda kusmakta, acılar içinde kıvranmaktadır.  Artık kötülüğü düşünememektedir bile.  En zoru ise Alex’in taptığı Beethoven müziğini duyduğu anda  daha önce kendisine seyrettirilen Nazi soykırım filmlerinin  dehşet dolu sahnelerini  yaşamasıdır.  Kişiliği kendi istemi dışında değiştirilen Alex bir kukla olmuştur.  Artık müzikten de yoksundur.  Ama kayıtlara göre “İyileşmiştir.”  Salıverilir.
Evine döndüğünde ana babasının kendi odasına bir kiracı aldığını görür.  Artık kalacak yeri yoktur.  Şiddet günlerini  paylaştığı arkadaşları polis olmuşlardır.  Bu kez şiddeti polis olarak üretmektedirler.   
Onların elinden  kurtulan Alex’in yolu “Otomatik Portakal” yazarının evine düşer.  Sosyalist olan ve seçimlerde hükümeti devirmek istiyen yazar onu evine alır.  “Ludevico” yönteminin insanlık dışı bir uygulama olduğunu kanıtlamak için harekete geçer.  “Senin gibi bir delikanlıyı OTOMATİK PORTAKAL’a dönüştürenlere yaşam hakkı tanımamalıyız.” diyen Yazar “ günah işlediğini biliyoruz.  Ne var ki cezan bu günahla kıyaslanamıyacak kadar büyük.  Seni bir makina biçimine sokmuşlar.  Seçme hakkını elinden almışlar.  Toplumun kabullendiği davranış biçimlerine uymak zorundasın.  Sadece iyilik yapmakla görevli küçücük  bir makinasın.  Buna göre müzik cinsel ilişki, edebiyat ve  her türlü sanat dinlendirici zevk değil de acı çektirici birer etken oluyorlar.”  demektedir.  Ancak Alex bu kez de başka bir kesim tarafından başka bir amaçla kullanılmaktadır.  
Seçimlerde kazanmayı hedefleyen iktidar partisi bu kez  yeni bir yöntemle Alex’i Ludevico’nun pençesinden kurtarır .  Artık Alex kendi seçimlerinde özgürdür.  
Özgür irade ile seçilen kötülük, organize güçler tarafından kişiye dayatılan , iyilikten daha mı insancadır ?   Yazar Anthony Burgess’in cevabını aradığı soru budur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder