6 Ağustos 2014 Çarşamba
İnsan-ı Kamil Sembolu (Hurufilik)
İnsan-ı Kamil - hurufilik sembolü veya 5 esma olarak da bilinir..5 esma denmesinin nedeni , yazların içinde Allah muhammed Ali , fatıma , hasan ve hüseyin efendilerimin arapça isimlerinin birleşerek insan yüzünü oluşturmasından kaynaklanır.
Bu inancın kurucusu ve önderi Fadullah Astrabadi dir.Hallac-ı Mansur’dan etkilenmiştir.Mansur, kainatın ve dünya düzeninin matematiksel düzende olduğunu ilk sezen ve üzerinde duran bir sufidir.
Hurufilik adını Arapça’da harfler anlamına gelen “huruf” kelimesinden alan; İran, Azerbaycan ve Türkiye’de 14. ve 15. yüzyıllarda etkin olan bir tarikattır.
“Bütün harfler ve biçimler, noktanın uzantısı, noktanın türevi olarak görüldüğünden, O’nun maddeler evrenindeki ilk belirlenmesinin nokta olduğuna inanılır. Elif bir noktanın uzantısıdır, başlangıç nokta ile başlar, Elif olur, B ile devam eder ve B’nin altındadır saklı nokta.” (Hallac-ı Mansur)
Arş sayılar alemi, kürsü harfler alemidir. (Muhiddin İbni Arabi)
Evrim hayatın yasasıdır, sayı evrenin yasasıdır, birlik Tanrı’nın yasasıdır. (Pisagor)
Yengeç Dönencesi - Henry Miller
"Üçümüz
işten çıktıktan sonra eve yürürken sadece hayatın kıyısında kalmış
insanların duyabilecekleri bir heyecanla dünyanın halinden konuşuruz. Bu
heyecanın zaman öldürmek, bürodan Montparnasse’a yürümek için gerekli
üç çeyrek saati katletmek için duyulması gece yatağa girerken çok tuhaf
gelir bana bazen. Şunun ya da bunun geliştirilmesi için olağanüstü
parlak fikirler üretiriz ama onları hayata geçirebilecek bir araç
olmaz.
Yarın ellerimizin üzerinde yürümemiz emredilse hiç karşı koymadan itaat edeceğiz, asıl tuhaf olan bu.”
Sahip olduğum her şeyi kaybetmenin, sokaklarda açlık ve polis
korkusu içinde yürümenin ne olduğunu bilmekle birlikte, korkunç
denebilecek bir şey gelmemişti başıma o güne dek.
Tek bir arkadaş bile bulamamıştım henüz, ki üzücü olmaktan çok
şaşırtıcıydı çünkü o güne kadar gittiğim her yerde çok kolay olmuştu
arkadaşlık kurmak. Ama dediğim gibi, korkunç denebilecek hiçbir şey
gelmemişti başıma.
Arkadaşsız da yaşayabilir insan, sevgisiz, hatta parasız bile.
İnsan Paris’te sadece keder ve ıstırapla yaşayabilir, bunu keşfetmiştim.
Acı bir perhiz gerçi, kimileri için en iyisi belki de. Her neyse,
tükenmemiştim henüz.
Felaketle cilveleşiyordum sadece.
Mutlaka okunması gereken 30 yıldan fazla yasaklı kalmış bir kitap,bir iç çekiş bir haykırış..
Devrim Ayetleri -Eren Erdem
Sürekli olarak mal mülk para biriktirip, ihtiyacından fazlasını fakir
olanlara dağıtmayan kişilere mim koyuyor. mal mülk kazanma hırsının
insanı azgınlaştırdığını, sahip oldukları şeylerin üzerinde bir tanrı
gibi davranmaya ve kibirli olmaya sebep olduğunu, her fırsattan dinden
imandan bahsedip, dünyanın servetini yapan, milletin parasını gasp eden,
bu paralarla servet yapan kişilerin iman etmiş olamayacağını ve
bunların son derece tehlikeli ve sonu hüsranla bitecek bir yola
gittiğini, bu tutum ve davranışların sosyal eşitliğin önündeki en büyük
engel olduğunu, ayrımcılığı ve adaletsizliği ve kibiri tetikleyeceğini
üstüne basa basa vurguluyor.
Dindarım deyipte dindarlıklarıyla günaha batanlar anlatılıyor.
Dindarım deyipte dindarlıklarıyla günaha batanlar anlatılıyor.
23 Mayıs 2014 Cuma
2014 de okuyabildiğim kitaplar
1-Muhayyelat -Giritli Aziz Efendi
2-Eşeğin Fikri-Ferhan Şensoy
16-Rahmet Yolları Kesti-Kemal Tahir
19-Bulantı-Jean Paul Sartre
22-Buyruk -İmam Cafer-i Sadık Buyruğu
23-Yapma Cennetler Charles Baudelaire
2-Eşeğin Fikri-Ferhan Şensoy
3-Çanlar Kimin İçin Çalıyor -Ernest Hemingway
4-Bir İngiliz Afyon Tiryakisinin İtirafları -Thomas De Quincey
5-Teneke -Yaşar Kemal
6-Miramar -Necib Mahfuz
7-Otostopçunun Galaksi Rehberi / Beşi Bir Yerde -Douglas Adams
8-Gertrud-Hermann Hesse
9-Devrim Ayetleri -Eren Erdem
10-Yengeç Dönencesi -Henry Miller
11-Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş-José Saramago
12-Decameron-Giovanni Boccacio
13-Mezarlık Kitabı-Neil Gaiman
14-Yalnız Gezerin Düşleri-Jean Jacques Rousseau
15-Mahşer-İsa Muganna Hüseyinov
17-Galiz Kahraman-İhsan Oktay Anar
18-Madde 22-Joseph Heller
20-İstanbul hatırası-Ahmet ümit
21-GüvercinPatrickSüskind |
24-Darağacında Üç Fidan-Nihat Behram
25-Senin Köylerin-Cesare Pavese
26-Çakırcalı Efe-Yaşar Kemal
27-FerhAntoloji-Ferhan Şensoy
28-ABİ / Kabadayılar - Mafya Derin Devlet İlişkisi-Doğan Yurdakul
29-Franny ve Zooey-Jerome David Salinger
30-Bozkurtlar-Hüseyin Nihal Atsız
31-Dublörün Dilemması-Murat Menteş
32-Dr. Jekyll ve Mr. Hyde'ın Tuhaf Hikayesi -Robert Louis Stevenson
33-Momo-Michael Ende
34-Alçakgönüllü Bir Öneri -Jonathan Swift
35-Sırf Anarşi -Woody Allen
36-Defo-Aytaç Ars
(her renk bir ay)
32-Dr. Jekyll ve Mr. Hyde'ın Tuhaf Hikayesi -Robert Louis Stevenson
33-Momo-Michael Ende
34-Alçakgönüllü Bir Öneri -Jonathan Swift
35-Sırf Anarşi -Woody Allen
36-Defo-Aytaç Ars
(her renk bir ay)
Gertrud-Hermann Hesse
196.syf.YKY.
Kuhn müzik bölümünde eğitim gördüğü sırada güzeller güzeli Liddy’yi kendine ayarlar. Cilveli kız olan Liddy onu yarı karanlıkta riskli bir kızak partisine götürür. Kuhn partide sol bacağını kırar ve o andan itibaren felç olur. Konservatuardaki kuram öğretmeni Kuhn’a onda beste yeteneği olduğunu söyler. Kuhn çığ şarkısını besteler. Varlıklı bir ailenin oğlu olan Kuhn Graubünden’de tamamen iyileşir. Kuhn son eğitim yarıyılında başarılı opera şarkıcısı Heinrich Muoth ile tanışır. Eğlenceli bir mizaca sahip ve alkola düşkün Bariton Kuhn’un arkadaşı olur. Muoth’un ölümüne kadar süren bu sıkı dostlukta Kuhn hep çekingen olandır.
Muoth sevgilisini dövmekte, buna rağmen sevgilisi onun peşinden ayrılmamaktadır. Kuhn söylentiyi şaşkın bir vaziyette karşılamaktadır. Muoth Kuhn’un yeteneğinin farkına varırken onun çığ şarkısını birçok kez insanlara duyurur ve bir işi olmayan topal Kuhn’u sahnesindeki orkestrada kemancı olarak işe alır. Kuhn tiyatro alıştırmasında çalgıların önemini kavrar ve bir viyolin sonatı yazar.
6 Mayıs 2014 Salı
Matematik Rivayeti
Bir rivâyete göre, bundan çok uzun yıllar önce Doğu'nun ünlü sayı
bilimcileri Olimpus Dağı'na Batı'nın bilginleri ile yarışmaya gitmişler.
Yapılan bütün yarışmalar sonunda iki taraf da birbirlerine üstünlük
sağlayamamış ve neticeyi belirlemek için satranç oynamaya karar
vermişler. Satrançta kaybeden Doğu takımı üzgün bir halde dağdan aşağıya
inerken, dağın eteğinde merakla bekleyen taraftarları:
- Ne yaptınız? diye bağırmışlar. Yenildik demeyi gururlarına yediremeyen bilginler bu soruya:
- Matedemedik! diye cevap vermişler.
Bunu, "ma-te-ma-tik" şeklinde duyan halk ise, o günden beridir, sayılarla uğraşan bilginlerin matematik yaptığına inanır olmuşlar.
- Ne yaptınız? diye bağırmışlar. Yenildik demeyi gururlarına yediremeyen bilginler bu soruya:
- Matedemedik! diye cevap vermişler.
Bunu, "ma-te-ma-tik" şeklinde duyan halk ise, o günden beridir, sayılarla uğraşan bilginlerin matematik yaptığına inanır olmuşlar.
25 Nisan 2014 Cuma
Karagöz ile Hacivat
Orhan Gazi babası Osman Bey'in anısına o dönem ki başkent
Bursa'da büyük bir camii yaptırmaya karar vermiş. Emrindeki bütün
mimarları çağırmış huzuruna. "Babam Osman Gazi'nin anısına güzel olduğu
kadar görkemli bir camii yapılmasını istiyorum. En güzel projelerinizi
yapın getirin bana." demiş onlara. Kısa bir süre sonra bütün mimarlar en
güzel projeleriyle Orhan Gazi'nin huzuruna gelirler. Bütün projeleri
tek tek inceleyen Orhan Gazi içlerinden en beğendiğinin sahibi mimarı
çağırtmış ve ona kusursuz bir işçilik istediğini söylemiş; "Yörenin en
iyi ustaların bulacaksın ve en kaliteli malzemeleri kullanacaksın,
hiçbir masraftan da kaçınmayacaksın" diye de belirtmiş. Mimarbaşı birkaç
gün içerisinde ülkenin dört bir tarafından en iyi ustaları toplamayı,
en kaliteli ve güzel malzemelerin getirtilmesini sağlamış ve sultanın huzuruna
çıkmış. Mimarbaşı; "Padişahım" demiş, "Yörenin en iyi duvar, demir,
ahşap ustalarıyla en becerikli hat sanatçıları ve nakkaşlarını topladım.
İnşatta kullanılacak bütün malzemeler kılı kırk yararak seçildi. Biz
hazırız, emir verirsen hemen başlamak isteriz bu kutlu işe"
Mimarbaşı'nın anlattıklarından son derece memnun görünen Orhan Gazi, "
Mimarbaşı beni çok iyi dinle" demiş. "Söylediklerin güzel, hemen
başlayabilirsiniz camiyi inşa etmeye ama aç kulaklarını dinle şimdi. Bil
ki bu camii benim için çok önemli. Bu yüzden ,her kim ki inşaatın
yavaşlamasına veya işlerin aksamasına sebep olursa o an kellesini
vurdururum. Şimdi çıkın gidin başlayın camiyi yapmaya."
İnşaat hemen başlamış tabii ki. Mimarbaşı Kambur Bali Çelebi'yi (Karagöz) demirci ustası, Halil Hacı İvaz'ı da (Hacıvat) duvar ustası olarak görevlendirmiş.
İnşaat hemen başlamış tabii ki. Mimarbaşı Kambur Bali Çelebi'yi (Karagöz) demirci ustası, Halil Hacı İvaz'ı da (Hacıvat) duvar ustası olarak görevlendirmiş.
23 Nisan 2014 Çarşamba
Deliliğe Övgü -Desiderius Erasmus
Kitaptan iki temel görüş vardır. Bunlardan birine
göre gerçek bilgelik, deliliktir. Öteki görüşe göre ise kendini bilge
sanmak, gerçek deliliktir.O çağın kilise ve din adamlarıylada kitapta baya bi uğraşır.
"öyleyse soruyorum, kendisinden nefret eden adam başkasını sevebilir mi? kendisiyle anlaşamayan kişi başkasıyla anlaşabilir mi? kendisinden bile bıkmış usanmış kişi başkasına keyif verebilir mi? bana göre, insan delilikten daha deli değilse bu sorular karşısında sadece susar..."
''deliliğini gizleyen insan,bilgeliğini gizleyen insandan daha iyidir.nasılmış bakın,bilge hiç kimsenin kendisine benzemeyeceğini düşünedursun,kutsal metinler bile açık kalpliliği deliliğe yükler.çünkü vaiz'in 10.bölümde yazdığından,yani deli yolda giderken deli olduğundan,herkesi de deli zanneder ifadesini ben böyle anlıyorum.yoksa herkesi kendinizle eşit görmeniz fevkalade bir dürüstlük göstergesi değil mi;ve herkes kendi itibarını arttırmaya bakarken,sizin kendi meziyetlerinizi başkalarıyla paylaşmak istemeniz?işte bu yüzden o yüce kral 30.bölümde böyle bir cümleyi sarfederken,kendisinin bu adla anılmasından hiç utanç duymamıştır:insanların en delisiyim.putperestlere vaazlar vermiş olan o paulus,corinthuslulara yazdığı mektupta,deli sıfatını üstlenmekte hiç tereddüt etmemiştir:bir deli gibi konuşuyorum,ama çok daha fazlasıyım,sanki delilik kendisini geçen olursa çok büyük ayıp olacakmış gibi.''
"öyleyse soruyorum, kendisinden nefret eden adam başkasını sevebilir mi? kendisiyle anlaşamayan kişi başkasıyla anlaşabilir mi? kendisinden bile bıkmış usanmış kişi başkasına keyif verebilir mi? bana göre, insan delilikten daha deli değilse bu sorular karşısında sadece susar..."
''deliliğini gizleyen insan,bilgeliğini gizleyen insandan daha iyidir.nasılmış bakın,bilge hiç kimsenin kendisine benzemeyeceğini düşünedursun,kutsal metinler bile açık kalpliliği deliliğe yükler.çünkü vaiz'in 10.bölümde yazdığından,yani deli yolda giderken deli olduğundan,herkesi de deli zanneder ifadesini ben böyle anlıyorum.yoksa herkesi kendinizle eşit görmeniz fevkalade bir dürüstlük göstergesi değil mi;ve herkes kendi itibarını arttırmaya bakarken,sizin kendi meziyetlerinizi başkalarıyla paylaşmak istemeniz?işte bu yüzden o yüce kral 30.bölümde böyle bir cümleyi sarfederken,kendisinin bu adla anılmasından hiç utanç duymamıştır:insanların en delisiyim.putperestlere vaazlar vermiş olan o paulus,corinthuslulara yazdığı mektupta,deli sıfatını üstlenmekte hiç tereddüt etmemiştir:bir deli gibi konuşuyorum,ama çok daha fazlasıyım,sanki delilik kendisini geçen olursa çok büyük ayıp olacakmış gibi.''
20 Nisan 2014 Pazar
MEŞİN KAPLI KİTAP-NAZIM HİKMET RAN
Yaldızlı meşin kabı
Parçalanmış kitabı
Ay altında dün gece
Deli bir derviş gibi
Mumu sönmüş rahlesi yere devrilmiş gibi
Okudum saatlerce
Yaldızlı meşin kabın
Parçalanmış koynunda uyuklayan kitabın
Çevirdikçe küf kokan her sarı yaprağını
Sandımki eşiyorum bir mezar toprağını
İnce el yazıları canlandı birer birer
Masallarda çizilen yüzleri gösterdiler
İblis bir yılan oldu Adem Havvaya kandı
Kardeşini öldüren lanetli ruhu gördüm
Koca tahta bir gemi ummanlarda çalkandı
Ufuklardan güvercin bekleyen Nuh’u gördüm
İsmaili’in topuğu kumdan çıkardı zemzem
Tur-u Sina da Musa kaldırdı kollarını
Asasını vurunca yarıldı bahr-i kulzem
Buldu ben-i İsrail Kudüs’ün yollarını
Zekeriya zikrini
Bir sonsuz aha verdi
Doğdu İsa bikrini
Meryem Allah’a verdi
Kureyş-i Muhammed’e kucak açtı Medine
Bir ateş mezar oldu kerbela Hüseyin’e
Ay altında dün gece
Deli bir derviş gibi
Mumu sönmüş rahlesi yere devrilmiş gibi
Okudum saatlerce
Yaldızlı meşin kabın
Parçalanmış koynunda uyuklayan kitabın
Çevirdikçe küf kokan her sarı yaprağını
Sandımki eşiyorum bir mezar toprağını
İnce el yazıları canlandı birer birer
Masallarda çizilen yüzleri gösterdiler
İblis bir yılan oldu Adem Havvaya kandı
Kardeşini öldüren lanetli ruhu gördüm
Koca tahta bir gemi ummanlarda çalkandı
Ufuklardan güvercin bekleyen Nuh’u gördüm
İsmaili’in topuğu kumdan çıkardı zemzem
Tur-u Sina da Musa kaldırdı kollarını
Asasını vurunca yarıldı bahr-i kulzem
Buldu ben-i İsrail Kudüs’ün yollarını
Zekeriya zikrini
Bir sonsuz aha verdi
Doğdu İsa bikrini
Meryem Allah’a verdi
Kureyş-i Muhammed’e kucak açtı Medine
Bir ateş mezar oldu kerbela Hüseyin’e
Özgürlük Hapishanesi-Michael Ende
Işığa ulaşmak için acı çekin
Michael,
Özgürlük Hapishanesi’nde öncelikle “gerçeklik” kavramı, bu kavramın
nasıl algılanacağı ve kim tarafından algılanabileceği sorularına
yöneltiyor insanı. İnsanın aklının gerçeği kavramaya yeterli olup
olmadığını, bilinen dünyanın dışında başka bir dünyanın ya da bambaşka
bir gerçekliğin var olup olmadığını düşünmeye itiyor okuyucusunu. Ama
Ende’nin farkı aklı ve gerçekliği bilim yoluyla değil hikâyelerin ortak
noktası olan “ışık” ile göstermesi.Özgürlük Hapishanesi 8 öyküden oluşuyor.
Birinci öykümüz kendini bir yere ait hissetmeyen, ev ve yuva kavramlarının o bilindik duygusunu kendinde bulamamış ve bu aidiyet hissinin peşinden uzun bir yolculuğa çıkan Cyril’in öyküsü. Hikâye adını da bu ana temadan alıyor: “Uzun Bir Yolculuğun Sonu”.
Borromeo
Colmi’nin Koridoru’nda, uzunluğu ve her boyutu belli olan ama sonuna
asla ulaşılamayan bir koridor konu alınıyor. Borromeo Colmi’nin sunduğu
şeyi anlayanın bir tek kendileri olduğunu düşünen karı kocanın koridorda
karşılaştıkları mucizeyle hayrete düşmeleri, bunun sonucunda koridorun
öbür ucuna varmadan geri dönmemeye karar vermelerini anlatıyor.
“Henüz
hiçbir insanın ayak basmadığı ve Tanrı’nın kararına göre kimsenin asla
ayak basmayacağı bir çölün ortasında bulunan eşi bulunmaz değerli taş
gerçek değildir. Çünkü gerçek yalnızca, en azından tek bir insan
bilincinin bu kavramı oluşturduğu yerde var olabilir. Hayvanlar ve
melekler ne gerçeği ne de gerçek olmayanı bilir, çünkü hayvanların
kavramları yoktur, melekler ise salt tinsel özleri gereği kusursuz
kavramlarla birdir.”
Kitabın en kısa hikâyesi olmasına rağmen bu paragraf nedeniyle beni en çok etkileyen hikâyesi olmuştur.
3.
öykümüz her cephesinden kapısı olan ama bir kapıdan içeri girildiğinde
anında diğer kapıdan çıkılan yani içi olmadığı düşünülen “Varoştaki Ev”.
Bay Muannit Sahtegi'nin Notları-Vüs`at O. Bener
Roman kahramanımızın adı Arapça ve Farsça sözcüklerden oluşuyor:
'Muannit' Arapça bir sözcük ve 'inatçı' anlamına geliyor. 'Sahtegi' ise Farsça bir sözcük ve 'yalancı, sahtekâr' anlamlarını içeriyor. Arapça ve Farsça sözcüklerin bir araya getirilerek yapılan sıfat tamlaması roman kahramanımızın adını oluşturuyor ve 'inatçı sahtekâr, (belki) bir başka söyleyişle 'Sahtekârlıkta, yalancılıkta inat eden' anlamlarını içeriyor. Bu durum daha ilk adımda okuru şaşırtıyor elbette. Aynı zamanda merakını da uyandırıyor. Sahtekârlığa, yalana; ısrarla, inatla devam eden nasıl bir kişidir ve onun notlarında neler vardır acaba? Bu soru hemen yaşamsal bir özellik kazanıyor ve romanı okumaya başlayan kişi daha ilk sayfada, çevresindeki Muannit Sahtegi'leri düşünmeye başlıyor.
'Muannit' Arapça bir sözcük ve 'inatçı' anlamına geliyor. 'Sahtegi' ise Farsça bir sözcük ve 'yalancı, sahtekâr' anlamlarını içeriyor. Arapça ve Farsça sözcüklerin bir araya getirilerek yapılan sıfat tamlaması roman kahramanımızın adını oluşturuyor ve 'inatçı sahtekâr, (belki) bir başka söyleyişle 'Sahtekârlıkta, yalancılıkta inat eden' anlamlarını içeriyor. Bu durum daha ilk adımda okuru şaşırtıyor elbette. Aynı zamanda merakını da uyandırıyor. Sahtekârlığa, yalana; ısrarla, inatla devam eden nasıl bir kişidir ve onun notlarında neler vardır acaba? Bu soru hemen yaşamsal bir özellik kazanıyor ve romanı okumaya başlayan kişi daha ilk sayfada, çevresindeki Muannit Sahtegi'leri düşünmeye başlıyor.
Sahtegi ve günlükler
Kahramanımız az yazsa da bir şair ve yazardır. Asıl mesleği avukatlıktır. Ama bir gün bile yapmamıştır asıl mesleğini. Devlete otuz altı yıl hizmet edip, emekliye ayrılmıştır. Emekli maaşını desteklemesi açısından özel şirketlerde danışmanlık arar, ama avukatlığı hiç düşünmez. Üç evlilik yapmıştır. Biri ölmüş, ikisinden ayrılmıştır. Sonra Fatoş adlı bir kızı evlatlık edinmiştir. Ona gizliden gizliye âşıktır. Bir oda, bir salonluk küçücük evinde onunla yaşamaktadır. Onunla yaşadığı günler, yaşamının en güzel günleridir.
Kahramanımız az yazsa da bir şair ve yazardır. Asıl mesleği avukatlıktır. Ama bir gün bile yapmamıştır asıl mesleğini. Devlete otuz altı yıl hizmet edip, emekliye ayrılmıştır. Emekli maaşını desteklemesi açısından özel şirketlerde danışmanlık arar, ama avukatlığı hiç düşünmez. Üç evlilik yapmıştır. Biri ölmüş, ikisinden ayrılmıştır. Sonra Fatoş adlı bir kızı evlatlık edinmiştir. Ona gizliden gizliye âşıktır. Bir oda, bir salonluk küçücük evinde onunla yaşamaktadır. Onunla yaşadığı günler, yaşamının en güzel günleridir.
Ama Fatoş bir yabancıya
âşık olur ve
16 Nisan 2014 Çarşamba
Kayıp Romanlar - Vedat Türkali
Doktor Nahit Kotar yıllar süren
siyasal sürgünden, tutkuyla bağlı olduğu İstanbul'una dönebildiğinde
yetmişinin sonlarındadır. Devrimci bir emeklilik yaşam çizgisi çekmiştir
kendince. İstanbul'uyla özlem giderecek, dış ülkelerde sürekli içinde
olduğu sanat etkinliklerini ülkesinde izleyecek, artık kapalı olan eski
örgütü adına dış ülkelerde sürdürdükleri etkinliklerden üstünde kalmış
yüklüce parayı vereceği en uygun örgütü arayıp bu ağır yükten
kurtulacaktır. Bir de roman yazmayı düşünmektedir bu arada. Çelişkilerle
çalkalanarak değişen, değişemeyen Türkiye'de şaşkınca dolaşmaya
başladığı daha ilk günlerinde bir genç kız çıkar karşısına. Aralarında
yaş uçurumu olan, inandıklarının tam karşısında değerler tablosunu
benimsemiş görünen bu genç kızla, Esme'yle karşılaşması yeni bir dönem
başlatmıştır yaşamında. Kızgınlıklar, karşılıklı suçlamalar içinde bağlı
oldukları değerleri tartışmaları, birbirlerini gizli, açık, kaçınılmaz
biçimde de kendilerini sorgulamaya başlamalarıyla yepyeni bir yola
düşerler. Ülkenin özgürlük kavgası, tarihten gelen, çözüm bekleyen Kürt,
Ermeni sorunları, tüm bu sorunlarla birlikte dış-iç egemen karanlık
güçlerin, mafyaların kanlı gölgesi vardır bu bin bir tehlikeyle dolu
yolun üzerinde. Cennet, cehennem karışımı ülkemizde, yer yer yazarın da
katıldığı kendine özgü acı, buruk tadıyla bir aşk romanı çıkar ortaya
böylece.
Veba-Andreas Frangias
Veba'da kişisizlikleştirilen, baskı altında tutulan, ağır biçimde çalıştırılan ve benliği yok edilen insanı ve onun yaşama tutunma mücadelesini okuyucuyla buluştururken, romanıyla günümüz insanına da gönderme yapıyor
anti-ütopyanın tüm özelliklerini barındıran Veba'da, bir toplama kampı niteliğindeki kentte uygulanan baskı ve yıldırının en baştaki örneği, çalışanların su içmek için bile müdürlerinden
izin alması gerektiğinedair betimlemedir.
Sineklerin saldırısına uğrayan kentte, kişiliği elinden alınmış, herkesleştirilmiş ve silikleştirilmiş insanlar için belli bir süre sonra 'varoluşun anlamı' yakaladığı sineklerin çokluğuna indirgenir. Bu, aynı zamanda bir emirdir. Ağır koşullara boyun eğme ve çalışma 'ruhların temizlenmesi' ve 'ahlaki açıdan yeniden yapılanma' demektir öte yandan.
Kentteki insanların 'varoluşunun anlamı' ya da 'varlık nedeni' hiç durmadan çalışmaktır. Kişilere, vaat edilen 'en yüce hedefe' çalışmayla ulaşılacağı; böylece varoluşlarının boşa gitmeyeceği ve bunun rüzgârla bile sürüklenemeyeceği benimsetilir. Taşlar kırılır, çukurlar kazılır, bunlara ek olarak da kenti istila eden sineklerden yirmi adet toplaması için insanlar üzerindeki baskı arttırılır. Sinek avlamanın ödülü ise yemek alabilmektir. Sayıyı tutturabilen, o günkü yemeği almaya hak kazanır. Ancak yeterli sayıda sinek yakalamayanlar önce yetkili kurul önüne çıkarılır, sonra da ağır cezalara çarptırılır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)